Ahmet Rüstem Ekici ve Hakan Sorar ile olan bu sohbetimizde Bilsart’ın ev sahipliği yaptığı ilk ortak sergilerinden ve Bil’s ile olan iş birliğinden bahsettik.
Fotoğraflar: Elif Kahveci (@elifkahveci)
1. Selamlar Ahmet ve Hakan! Önce bize biraz kendinizden bahsetmek ister misiniz? Nasıl bir eğitim aldınız, nerede yaşıyor ve çalışıyorsunuz? Şu sıralar en çok ne yaparak vakit geçiriyorsunuz?
Ahmet Rüstem, Bilkent Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı eğitimi aldıktan sonra sahne tasarımı konusunda uzmanlaşmıştı. Ben ise Makine Mühendisliği’nin ardından Sanat ve Tasarım Fakültesi’nde İletişim Tasarımı ve Göstergebilim üzerine eğitim aldım. Yedi yıldır birlikte yaşıyor ve üretiyoruz. Çalışmalarımızda genellikle dokular, desenler, beden ve mimari arasındaki ilişkilere odaklanırken, arkeolojik nesne ve yüzeylerin hikaye anlatma ve bilgi aktarma yeteneklerinden büyük ilham alıyoruz. Yenilik peşinde koşmak bizim için çok heyecan verici ve yeni nesil teknolojileri keşfetmek, çalışmalarımıza en uygun üretim teknikleri ve malzemeleri bulmak iş sürecimizi daha verimli kılıyor. Özellikle son üç yıldır yapay zeka araçlarının kapasitelerini deneyimlemek, machinima üzerine çalışmak ve oyun motorlarının potansiyelleri hakkında bilgi edinmek bizi çok heyecanlandırıyor.
2. Hakan ilk solo sergini 2020’de yaptın. Senin için nasıl bir deneyim oldu? Arkasından neler geldi?
Polaroid / Fujifilm Instax gibi filmlerin, düzenlemeye gerek kalmadan kendi estetikleri, ışık durumları, netlikleri ile görüntü oluşturmalarından büyüleniyordum. Tam da bu süreçte, bu gerçekliği olabildiğince aktardığımızı düşündüğümüz filmleri de dilediğimiz gibi yönlendirebileceğimiz instant film yazıcılar çıktı. Böylece, oldukça gerçekçi görünen sanal beden ve dokularla oluşturduğum görüntüleri bu filmlere basabilmiştim. 2020 yılında, şipşak filmlerin potansiyelleri ve anı ve süreci kareye sığdırma üzerine çalışıyordum ve yeni nesil araçlarla artık gerçekliğin değiştiği, an ve sürecin Polaroid / Fujifilm Instax gibi şipşak filmlerde bile değişebileceğini, gerçeklik algımız üzerinden sanal / gerçek ayrımlarının altını çizdiğim seriler oluşturmuştum. Muğlak kelimesi üzerine fazlasıyla düşünüyordum. O süreçte ürettiğim yüzlerce görüntüde bedene odaklandığım “Through The Skin” sergisini pandemi nedeniyle sanal sergi şeklinde gerçekleştirmiştik. Ahmet Rüstem’in tasarladığı bu VR mekan, pandeminin ilk sanal sergilerinden biriydi. 20.000’e yakın ziyaretçi ile bir serginin zaman ve mekandan bağımsız sınırlar ötesi etkileşimi beni çok etkilemişti. Ardından sanal gerçeklik, artırılmış gerçeklik üzerine deneyler gerçekleştirmeye devam ettik. Şimdi ise, aynı sorulara yapay zeka görüntü oluşturma araçları ile cevaplar arıyorum.
3. Ahmet, 15 yıl boyunca televizyonda sahne tasarımı alanında sanat yönetimi yaptın. Senin için nasıl bir deneyimdi?
Set tasarımı, kamera merceğinden ekranlara aktarılan görüntü deneyimiyle dolu, illüzyonlarla bezeli bir dünya sunar ve özellikle televizyon stüdyosu tasarımı oldukça keyifli bir disiplindir. Kamera açısına göre deneyimlenen mekân ve formları, günümüzde sanal kameralar aracılığıyla 3B görselleştirme programlarında da deneyimlemeye devam ediyoruz. Bu disiplin, beni tema ve konulara uygun form, doku, ışık belirleme konusunda oldukça uzmanlaştırdı. 3B ortamda tasarladığım bir görüntüyü mekân içerisinde büyük ölçekte deneyimlemek ve ardından ışıkla değişimini, dönüşümünü deneyimlemek harika bir duyguydu. Bu sektör, beni LED ekranlar, ışık ve ışığı yönlendirme biçimleri, optik illüzyonlar, sanal stüdyolarla da 2008 gibi erken yıllarda tanıştırdı. Bu nedenle, hem 3B görselleştirme programlarının gelişimini deneyimleme hem de potansiyellerini keşfetme konusunda oldukça şanslıydım. Kısaca, günümüz VR/XR deneyimlerinin yine araçlar ve telefon kameralarımız aracılığıyla deneyimlenmesi, eserlerimde kurduğum bağı kuvvetlendiriyor.
4. Yaptığınız sergiler ya da sahneler arasından sizi farklı bir şekilde zorlayan bir an ya da hep hatırlayacağım dediğiniz bir an oldu mu?
Sergilerimiz, kitlelere hikayelerimizi, geleceğe aktarmak istediğimiz bilgileri ya da geçmişe bakışımıza paralellikler ekleyebileceğimiz kurgularla şekillendi. Bu nedenle galerilerden bağımsız, sınırlar ötesi topluluklar ile buluştuğumuz sanal sergilerimizi hep çok değerli bulduk. Kalben’in Eski Dünyanın Yangını albümünün sahne LED ekran videolarını oluşturmak, onun sözlerine, müziğine turneler boyu binlerce izleyiciye eşlik etmek, görsel hikayeler anlatmak bizim için çok değerliydi.
5. Bilsart ve Monoco’da, “Rest in Pieces” isimli ilk ortak serginizi gerçekleştirdiniz. Bu serginin çıkış noktası, kurbağaların üreme yolculuğundan ilhamla, yaklaşık 5000 yıl önce yapıldığı düşünülen, Kütahya müzesinde sergilenen kurbağa biçimli ritonlardır. Ziyaretçi ile bu sergiyi paylaşmak anlatmak nasıl bir deneyimdi?
Günümüzde arkeolojik nesne olarak tanımlanan çoğu bir zamanların gündelik nesnelerinin yüzeylerindeki hikayeleri, dönemleri hakkında geleceğe aktardıklarını, coğrafya ve kültürler arası geçişlerdeki biçimlerini incelemeyi çok değerli buluyoruz. Birbirinden değerli bilim insanları, arkeologlar ile eserlerimizi geliştirmek, yeni nesil teknolojilerle geleceğe bilgi aktarmaya çalışmak motivasyonumuzu diri tutuyor. Bu sergiye 60’dan fazla insanın eli ve emeği değdi. Süreç boyunca mimarlar, arkeologlar, zanaatkarlar ve sanat yazarları yakın diyalog kurarak Domaniç bölgesindeki kurbağaların yolculuğu ve 5000 yıl önceki insanlığa olası ilhamları, ortaya çıkış ihtimalleri üzerine kendi kurgusal müzemizi inşa etmiştik. Ziyaretçilerin hem bu ötekileşmiş türle tanışması, hem Anadolu topraklarında ortaya çıkmış bir form ile buluşması, yeni teknolojileri ve yapay zeka imajın dönüşebileceği formları deneyimlemesi açısından çok değerliydi. Çok şanslıyız ki birçok kaynakta yılın sergi seçkileri arasında gösterildi ve çok fazla ziyaretçi ile buluştu. Diyalog geliştirmeyi seven sanatçılar olarak hem turlar hem sanat konuşmaları için katılan deneyimleyen ve kurbağaların yolculuğunu görünür kılan herkese buradan tekrar teşekkür ederiz.
6. Sergiyle eş zamanlı Bil’s x Ahmet Rüstem Ekici – Hakan Sorar “Rest in Pieces” gömleği tasarladık. Tasarımı hayal etme ve üretiminden doğan bir gömlek yaratma süreci sizin için nasıl bir yolculuktu?
Arkeoloji bağlamında kavramlara odaklanırken dijital sanat ve arkeoloji arasında bağ kurmayı değerli buluyoruz. İnsan türü olarak ıslak yüzeylerde çamura, kumlara, mağara duvarlarına izler bıraktık. İz bırakma yöntemlerimizi zeminde, duvarlarda, lahit yüzeylerinde, seramik bir kabın dışında geliştirmeye devam ettik. Bu noktada dijital sanatın ekranda ve kağıt üzerinde deneyimlenen piksel özleri ve mozaikleri oluşturan tesseralar arasında çok kuvvetli bir bağ olduğunu düşünüyoruz. Pikseller bir araya geliyor ve görüntüyü hikayeyi oluşturuyor. Bils için hem sergimizin çıkış noktası kurbağalar hem de mozaik desenlerinin ve antik dönem mozaik ustalarının çok boyutluluğa ulaşma kaygıları desenimizin bazını oluşturdu. Artırılmış gerçeklik burada bizi bu çok boyutluluk ile buluşturan önemli bir araç. Bu sayede desenin ötesine geçip, desen ve ceket üzerinde yeni bir katman oluşturup, arkeoloji gibi görünen ve görünmeyen arasında bir bağ kurabiliyoruz. Yapay zeka araçları ile katman katman oluşan bu desenin sürdürülebilir bir kumaş ile buluşması üretim deneyimine dair en keyifli nokta.
7. Sadece 53 edisyonu olan bu tasarımları giyecek kişilere iletmek istediğin bir mesajınız var mı?
Zorlu bir yolu geçerek üremeye nesillerini aktarmaya çalışan ama günümüzde bir trafik tabelaları bile olmayan Domaniç kurbağaları hep sizinle. Türkiye’de artırılmış gerçekliği tekstille birleştiren öncüler olarak size hep şans vermesini diliyoruz.
8. Kelimelerden görüntü oluşturan yapay zeka araçlarının potansiyelleri ile üretilen bu Bil’s Gömlek Ceket, Artivive App ile yeni bir yüzeyle buluşarak hikayeyi yeni katmanlara taşıyor. Yapay zeka ile işlerinizi yürütmek size neler sağlıyor?
Düşüncelerimizin kelimelere, kelimelerin ise imajlara, videoya, seslere, 3B nesnelere dönüşümünü deneyimlediğimiz müthiş bir süreç içerisindeyiz. 5000 yıl önce insanların doğayı gözlemleyerek oluşturdukları birbirini taşıyan kurbağa biçimli ritonlara dönüştürmesinde teknik birçok kısıtlama vardı. YZ imajlar ise bize olabildiğince fazla olasılık sunuyor. Bu araçların en avantajlı kısmı hız. Böylece geçmişte belki de onlarca gün sürecek bir deseni hızlıca taleplerimize göre oluşturabiliyoruz.
9. Şu sıralar üzerinde çalıştığınız konular nelerdir? Bundan sonra bizi neler bekliyor? İleriye yönelik projelerinizden bize de bahseder misiniz?
Arkeolojiye kuir bir perspektiften bakmayı, yeniden yorumlamayı seviyoruz. Bu nedenle özellikle ülkemizde çıkan yayınları ve kazıları olabildiğince yakından takip ediyoruz. Rest in Pieces kendi içinde tohumlanacak ve filizlenecek çok fazla konuya ev sahipliği yapan derin bir sergiydi. Bir sonraki sergimiz yine insanlığın bıraktığı izler ve yeni nesil teknolojiler üzerinden şekillenecek. Özellikle mezar taşları ve mezar yapıları bedeni mimari ile buluşturan formlar olarak dikkatimizi çekiyor. Yaz boyunca çeşitli kazılarda öğrenip gelişmeye devam edeceğiz.
10. Bu keyifli röportajın sonunda bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz. Son olarak, sizin de son zamanlarda takip ettiğiniz ve okuyuculara önermek istediğiniz bir film, kitap ya da bir şarkı listesi var mı?
TAG Türkiye yayınlarını çok değerli buluyoruz. Özellikle Arkeolojide Kimlikler ve Arkeolojik şeyler seçkisi bakış açılarımızı genişletecek çok değerli bilgilerle dolu. Ahmet Rüstem son zamanlarda Osman Şengezer ve Metin Deniz gibi tiyatro/ sahne tasarımının önemli noktaları üzerine hatıralar ve deneyim yazıları okuyor ben ise Gılgamış destanı çözümlemeleri ve Ahu Antmen, Zeynep Sayın gibi değerli isimlerin beden / ölüm politikaları üzerine yazılarına yoğunlaştım. Bilsart Islak Hacim sergisinde metni ile katkı sağlayan Jilet Sebahat’in Jilet kitabı da raflarda yerini aldı. CGI teknolojilerinin en gelişmiş örneklerini deneyimlemeyi sevdiğimiz gibi sinema tarihinde deneysel teknik ve yöntemlere alan açmış yönetmenlerin izini sürmeyi de seviyoruz.
Kate Bush, Annie Lennox, Marianne Faithfull, The Shangri Las, Lady Gaga, Kalben, Ayça Şen, Lykke Li, Yeni Türkü, Lana Del Rey, Ahmet Ali Arslan, Hedwig and The Angry Inch müzikleri ve daha sayamayacağımız nice müzisyen iyi ki var hepsi farklı anlarımıza eşlikçilerimiz.
Ahmet Rüstem Ekici: @ahmetrustem
Hakan Sorar: @hakansorar